Doğu Anadolu’da En Çok Görülen Doğal Afet: Deprem Mi, Yoksa Heyelan mı?
Doğu Anadolu… Dağlarla, yüksek platolarla, sert iklimlerle örülü coğrafyasıyla bildiğimiz bu topraklar — aynı zamanda doğal afetlerin de sınandığı bir coğrafya. Bu yazıyla, “Doğu Anadolu’da en çok görülen doğal afet nedir?” sorusuna cesur ve eleştirel bir gözle bakmak istiyorum. Çünkü veriler, algılar ve gündem çoğu zaman örtüşmüyor.
Deprem Hâlâ Korkutucu Bir Gerçek
Jeolojik yapısı itibarıyla Türkiye, hatırı sayılır bir deprem riski taşıyor. Doğu Anadolu Fay Hattı (DAF) gibi aktif fay hatları, bölgenin sismik açıdan hassasiyetini arttırıyor. ([Academia][1])
Doğu Anadolu’nun büyük kısmı 1. ve 2. derece deprem bölgesi kapsamında yer alıyor. ([cografyabilimi.net][2]) Bu demek oluyor ki: deprem riski, sıradan bir ihtimal değil — bu bölge için her zaman “yakın tehdit.”
Tarihsel örnekler de cabası. Örneğin 1983’te 1983 Erzurum Depremi, Erzurum‑Kars hattında büyük yıkıma yol açmıştı; yüzlerce köy ve yerleşim hasar görmüş, binlerce insan hayatını kaybetmişti. ([Vikipedi][3])
Dolayısıyla, birçok uzmana göre Doğu Anadolu’daki en baskın doğal afet — deprem. Ancak gerçek şudur ki, “en baskın” derken kim için, neye göre ölçtüğümüzü sorgulamak şart.
Heyelan & Çığ & Diğerleri: Deprem Kadar Görünmeyen, Ama Gerçek Riskler
Gündemde deprem olduğu için, diğer afetler kadrajdan kolayca düşebiliyor. Oysa, bölgede toprak yapısı, eğimli yüzeyler, yoğun kar ve yağış gibi nedenlerle heyelan, çığ ve toprak kayması gibi afetler de ciddi risk oluşturuyor. ([internationaljournalofdisasterriskmanagement.com][4])
Bazı veriler, ülke genelinde en çok yaşanan afet türü olarak heyelanı ön plana çıkarıyor. Araştırmalara göre, Türkiye’de doğal afetlerin önemli bir kısmı — %30’un üzerinde — heyelan ve toprak kayması kaynaklı. ([internationaljournalofdisasterriskmanagement.com][4])
Özellikle Doğu ve Doğu‑Karadeniz bölgelerinin dağlık, engebeli ve yağış/kar rejimine sahip yapısı — bu riskleri azaltılmaktan ziyade artırıyor. Peki neden medyada ve kamuoyunda bu afetler görünür değil? Çünkü deprem “çok dramatik ve ani”, heyelan ya da çığ ise bazen yavaş, lokal, dağınık — dikkat çekmiyor.
Neden Sadece Deprem Değil Demeliyiz?
Burada cesur bir öneri geliyor: Doğu Anadolu’ya ilişkin afet politikası ve farkındalık, yalnızca deprem odaklı olmamalı.
Afet analizlerinde heyelan, çığ, toprak kayması, sel gibi olaylara da risk eşitliğiyle yaklaşılmalı; çünkü bu afetler de can ve mal kaybına yol açabiliyor.
`Afet hazırlığı = deprem hazırlığı` diyen yaklaşım, büyük bir dar çerçeve. Dağlık köyler, kış boyunca erişilmez olabilir; yollar kapanabilir; çığ tehlikesi, hem yaşam hem erişim anlamında büyük risk.
Yerel yönetimler, afet haritalarını ve önlemleri planlarken saha gerçekliğini gözardı etmemeli; çünkü deprem kadar olmasa da heyelan ve çığın yıkıcılığı — özellikle kırılgan yerleşimlerde — ihmal edilmemeli.
Provokatif Soru: Afet Algımız Yanlış Kodlanmış Olabilir mi?
Depremi “her şeyin kralı” gibi görüyoruz — peki ya kar altında boğulan köyler, heyelan riski yaşayan dağ köyleri, sel baskınıyla yıkılan tarım alanları? Onlar ne kadar “afet” sayılıyor?
Depremi “afet” kategorisinin yıldızı yaptık; ama ya toprak kaymasından yerinden olan, çığ nedeniyle çaresiz kalan insanlar? Onları önemsiyor muyuz yoksa sadece “dağlık mesa” olarak mı görüyoruz?
Sonuç: Çok Yüzlü Bir Gerçeklik — Doğu Anadolu’da Afet, Depremden İbaret Değil
Doğu Anadolu için “en çok görülen doğal afet” demek zor — çünkü “çok görmek” ile “en fazla zarar veren” arasında büyük fark var. Deprem, bölge için sismik tehdit ve çok yüksek yıkıcılık potansiyeline sahip. Ama heyelan, çığ, toprak kayması gibi afetler — daha az dramatik biçimde olsa da — günlük yaşamı, ulaşımı, geçim kaynaklarını ve kırılgan köyleşmeyi tehdit ediyor.
Afet algımızı dar tutarsak — yalnızca “deprem = afet” dersek — gözümüzü trafiğin, kışın, yağışın, dağ coğrafyasının getirdiği tehditlere kapatırız. Oysa zemin kayması, kar yükü, erozyon, sel… Bunlar da Doğu Anadolu’nun kaderi. Bunları görmezden gelmek, yalnızca felaketin öncesinde cebimizi ve vicdanımızı boşaltmak olur.
Şimdi soruyorum: Afet yönetiminde “deprem dışı” riskleri yeterince dikkate alıyor muyuz? Ve eğer almıyorsak — bu bir ihmalkârlıktan mı, yoksa popüler travmalara odaklı bir körlükten mi kaynaklanıyor?
[1]: “(PDF) Turkey’s Earthquake History and Institution Based Earthquake …”
[2]: “Türkiye’de Doğal Afetler – Coğrafya Bilimi”
[3]: “1983 Erzurum earthquake”
[4]: “UDC: Re DOI: Natural Disasters in Turkey”